Modern çağın vebası kanser… Günümüzde sıklıkla adından söz ettiriyor. Son yıllarda erken tanı ve tedavi yöntemlerine dair teknoloji giderek gelişse de kronik hastalıkların başında yer alan kanser giderek artmakta.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2018 yılında dünyada yaklaşık 18 milyon kanser vakasının olduğu bildirilmiştir. Tüm kanser türleri arasında ilk sırada akciğer kanseri, ikinci sırada ise kadınlarda sıklıkla görmeye başladığımız göğüs kanseri yer almakta. Dünya Kanser Araştırması Fonu 2018 raporunda tüm kanser vakalarının %25’ini kapsayan meme kanserinin kadınlarda kanser kaynaklı ölümlerde ilk 5’ te yer aldığı belirtilmiştir.
Kanser tanısı konan bireyler doktor kontrolünde tedavi sürecini geçirirken bir yandan beslenme durumlarının da bir uzman tarafından kontrol edilmesi gerekmektedir. Kanser tedavisi gören kişide besin alımları azalır, sindirim ve emilim bozulur, enerji harcamaları artar ve bu durumda ağırlık kaybına neden olur. Bu nedenle kanserli bireylerde beslenme programı, tedavinin yan etkilerine bağlı değişebileceği gibi, kanserin türüne göre de değişiklik gösterir.
Dünya çapında yapılan birçok çalışmanın analiz edildiği Kanser Araştırma Fonu raporunda kansere yakalanmış bireyler için genel olarak öneriler şu şekildedir;
- İdeal kilo korunmalı,
- Fiziksel olarak aktif olunmalı,
- Tam tahıllı besinler, sebzeler, meyveler ve baklagillerin tüketimi arttırılmalı,
- Şekerli içeceklerden uzak durulmalı, fast food ve diğer yağ, şeker ve nişasta içeriği yüksek işlenmiş gıdaların tüketimi sınırlandırılmalı,
- Kırmızı et tüketimi ve işlenmiş etlerin tüketimi azaltılmalı,
- Alkolden uzak durulmalı,
- Besin takviyelerine bel bağlanmamalı,
- Anneler için de mümkünse bebek emzirilmeli.
Kanserli bireyler üzerine yapılan çalışmalar günümüzde kanserin yayılma hızını etkileyerek tedaviye iyi yanıt vermede etkili olduğu konusunda bizlere ışık tutmakta. Bazı besinler kanserli hücrelerin gelişimini arttırırken, bazı besinlerin ise tedaviye iyi yanıt vermede ve kanseri yavaşlatmada etkili olduğu saptanmıştır.
Yeşilçay
Yeşil çay ve kanser üzerine yapılan çalışmalarda yeşilçayın başlıca kateşini olan ‘epigallocatechin-3-gallate’ (EGCG)’nin, farklı kanser türlerinde anti-tümör etkileri olduğu saptanmıştır. Yeşil çay kateşinlerinin prostat kanserinde kanserli hücrelerin büyümesini baskıladığı gözlenmiştir. Ayrıca kemoterapi ilacı alan kanser hastalarına yeşil çaydaki EGCG maddesi verilerek hastalığın yan etkilerini azaltmanın mümkün olacağına dair çalışmalar da yer almaktadır.
Zerdeçal
Zerdeçal tozunun en aktif bileşeni içerisinde bulunan kurkumindir. Kurkumin, köri tozu üretiminde kullanılır. Hint safranına sarı rengini kurkumin verir. Yapılan çalışmalar bu bileşenin pek çok farklı tip kanser hücrelerinin ölüm hızını arttırdığı ve bazı tümörlerin bölünmesini durduğu bilinmektedir. Bu nedenle zerdeçal, günümüzde kemoterapi alternatifi bir anti kanser madde olarak kullanım açısından ümit vermektedir.
Sarımsak
Bir anti-kanser ajanı olarak kabul edilen sarımsak, bağışıklık sistemini kuvvetlendirerek tümör oluşumunu başlatabilecek durumları engellemekte fayda sağlar. Sarımsağın bünyesindeki allinaz ve diğer bileşiklerden kaynaklanan bu özelliği yapılan çeşitli denemelerde doğrulanmıştır. Güncel bir çalışmada kanserli farelere sarımsak ekstraktı enjekte edildiğinde tümör hücrelerinin çoğalmasını bloke etmiş ve doğrudan kanser hücrelerinde mutasyona yol açmıştır. Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından yapılan çalışmada ise Çin ve İtalya’da yaşayan ve çok fazla miktarda sarımsak tüketen kişilerin, mide kanserine karşı belli düzeyde korunmaya sahip olduğu görülmüştür.
Probiyotikler
Sağlıklı yaşamın bir parçası haline gelen probiyotikler kanseri önleme ve tedavi etmede büyük önem taşıyor. Probiyotik besinler arasında fermente yiyecekler, özellikle de süt ve sütten yapılan fermente süt ürünleri olarak adlandırılan, kefir, yoğurt, ayran yer almaktadır. Probiyotiklerin, tümör oluşumunu engelleme, tekrar etme olasılığını azaltma ve oluşmuş kanser hücrelerini ve dokularını yıkıma uğratma şeklinde etkiler gösterdiğine dair çalışmalar bulunmaktadır.
Probiyotiklerin yerleşim alanı olan kalın bağırsak dışında, mesane, meme ve karaciğer gibi yerleşim alanı olmayan organ ve dokularda da tümör oluşumu ve gelişimini engelleyici etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Kemoterapi ya da radyoterapi öncesinde veya beraberinde kullanımı ise tedaviye bağlı görülen diyarenin (ishal) anlamlı ölçüde azalmasına etki sağlamaktadır.
Isırgan otu
Bazı kültürlerde yüzyıllardan beri kullanılan şifalı otlar veya kombinasyonları geleneksel Türk tedavilerinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu amaçla kanser hastalarında en sık kullanılan bitki ise ısırgan otudur. Kökleri ve yaprakları genellikle kaynatıldıktan sonra kullanılan ısırgan otu, meme kanseri ve prostat kanserinin gelişimini gerilettiğinin tespit edilmiştir.
Isırgan otunun antinflamatuvar, antiviral, antioksidan, bağışıklı sistemini uyarıcı özelliklerini yapısında bulunan çok sayıda flavanol glikozidleri ile gerçekleştirdiği belirtilmektedir.
Tüm bu besinlerin etkisi dışında beslenme düzeninde yeterli enerji miktarının sağlanması ve diyetteki karbonhidrat, protein ve yağ oranınında dengeli ve doğru planlanması da büyük önem taşır. Güncel çalışmalarla, diyetteki karbonhidrat miktarının azaltılmasının tümör gelişimini engellediği ya da en azından geciktirdiği ve ortaya çıkmış olan bir tümörün proliferasyonunu yavaşlattığı ortaya konulmuştur. Sindirilen karbonhidrat direkt ya da indirekt etkisi ile tümör hücre çoğalmasına neden olmaktadır. Yine akdeniz tipi beslenme modelinin mutlaka benimsenmesi gerektiğini de vurgulamak gerekir.Akdeniz bölgesinde beklenen yaşam süresinin en uzun, koroner kalp hastalıkları, kanser ve beslenmeye bağlı diğer kronik hastalıkların en düşük olduğu, diğer bir deyişle Akdeniz Ülkelerinde yaşayan insanların daha uzun ve sağlıklı/kaliteli yaşadıkları bir tesadüf olmamalı.